22 Kasım 2017 Çarşamba

ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE



                                    ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE



Şu Boğaz Harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi? 
En kesîf orduların yükleniyor dördü beşi,
-Tepeden yol bularak geçmek için Marmara'ya-
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde -gösterdiği vahşetle- "bu: bir Avrupalı!"
Dedirir -yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi!

Eski Dünyâ, Yeni Dünyâ, bütün akvâm-ı beşer,
Kaynıyor kum gibi, tûfan gibi, mahşer mahşer. 
Yedi iklîmi cihânın duruyor karşına da, 
Ostralya'yla berâber bakıyorsun: Kanada!
Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk;
Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.
Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ...
Hani, tâ'ûna da züldür bu rezîl istîlâ!
Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asîl,
Ne kadar gözdesi mevcûd ise, hakkıyle sefîl,
Kustu Mehmedciğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına. 
Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz...
Medeniyyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz.
Sonra mel'undaki tahrîbe müvekkel esbâb,
Öyle müdhiş ki: Eder her biri bir mülkü harâb.

Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a'mâkı;
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam,
Atılan her lağamın yaktığı: Yüzlerce adam.
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer;
O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer...
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
Boşanır sırtlara, vâdîlere, sağnak sağnak.
Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller,
Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller.
Veriyor yangını, durmuş da açık sînelere,
Sürü hâlinde gezerken sayısız tayyâre. 
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermîler...
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdîde güler!
Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal'â mı göğsündeki kat kat îman?
Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm?
Çünkü te'sis-i İlâhî o metîn istihkâm.

Sarılır, indirilir mevki'-i müstahkemler,
Beşerin azmini tevkîf edemez sun'-i beşer;
Bu göğüslerse Hudâ'nın ebedî serhaddi;
"O benim sun'-i bedî'im, onu çiğnetme" dedi.
Âsım'ın nesli...diyordum ya...nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi nâmûsunu, çiğnetmeyecek.

Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...
O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar,
Yaralanmış tertemiz alnından, uzanmış yatıyor, 
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!

Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker!  
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhîd'i...
Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
"Gömelim gel seni târîhe" desem, sığmazsın.
Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb...
Seni ancak ebediyyetler eder istîâb.
"Bu, taşındır" diyerek Kâ'be'yi diksem başına;
Rûhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ namıyle,
Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle;
Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan, 
Yedi kandilli Süreyyâ'yı uzatsam oradan;
Sen bu âvîzenin altında, bürünmüş kanına,
Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına,
Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile âvîzeni lebriz etsem;
Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana...
Yine bir şey yapabildim diyemem hâtırana. 

Sen ki, son ehl-i salîbin kırarak savletini,
Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddîn'i,
Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran...
Sen ki, İslâm'ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, rûhunla beraber gezer ecrâmı adın;
Sen ki, a'sâra gömülsen taşacaksın...Heyhât,
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât...

Ey şehîd oğlu şehîd, isteme benden makber,
Sana âgûşunu açmış duruyor Peygamber.

YAZIKLAR OLSUN BİZE ..

Az da olsa merhamet et insana 
az da olsa sev bi denli 
az da olsa yüreğin acısın bir boynu bükük gördüğünde 
bir kalbin var hatırla insanoğlu .. 



 evet bazen kısa şeyler yazıyorum kendimce,  az önce Nur yerlitaşın yaptığı o büyük ayıbı ne yazık ki izlemiş bulunmaktayım !!!

acaba yıllar önce Çanakkale'de İzmir'de Samsun'da Kahramanmaraş'ta Gaziantep'te şehit olan , şahadete yürüyenler bi kalkıp ülkenin haline baksalar dedim bir an ..
 yüzüm kızardı benim .. 

ne kaldı bizden geriye saygı da biterse elimizde başka neyimiz kalacak orda şehadete yürüyen o insanlar , bizim için gecesini gündüzüne katan o insanlar .. onlar için de bu şekilde konuşan insanların nasıl olur da hayran kitlesi bu kadar büyük olur. 

şehit annesinin babasının ablasının , eşinin belki de kundaktaki bebeğinin yürek acısı yetmez mi yüreğinizi bi denli acıtmaya.. 

 onlar bizim için ölüyorlar,  bu vatan güvende olsun diye canlarını bize siper ediyorlar .. 
 kardeşi askerde olan bi insan olarak kınıyorum bile diyemiyorum .. 
kınamak size ve sizin gibilere az bile kaçar .. 

1 Kasım 2017 Çarşamba

BİR ÇOCUK GÜLDÜ ..

Yazmak bence dünyadaki en rahatlatıcı fiili ki benim için yıllardır vazgeçemediğim birşey . Küçüklüğümden beri sürekli günlük tutarım yazarım da yazarım . en gerekli şeyden en gereksiz şeye kadar sürekli yazdım .
hani derler de dertler sıkıntılar paylaşılınca azalır da mutluluklar paylaşılınca artarmış .
umarım ben yazarım dertler azalır mutluluklar artar taşar ...
sınıfımda Abdurrahman adında bir öğrencim vardı ve inanılmaz zeki bir çocuktu . çok konuşmayan ödevlerini temiz düzenli yapan bir öğrenciydi . diğer öğrencilerim bana hediyeler alır teneffüslerde bir dakika peşimi bırakmazlar ama Abdurrahman genel olarak öyle bir öğrenci değildi . dön
em bitti benim görev okulum çadır kent içinde başka bir okul oldu. ayrıldıktan sonra yaklaşık iki ay onu hiç görmedim .

Bazen öğretmenlerle sınıfımızdaki öğrenciler hakkında konuşuyoruz . Bende bir gün sınıfımda Abdurrahman adında bir öğrenci vardı gerçekten çok zeki dedim . ilgilenilirse çok iyi yerlere gelebilecek bir çocuk diye öyle konuştuk. o öğretmenlerden biri Abdurrahman'ın öğretmeni olmuş meğer ve sınıfta söylemiş öğretmenin senin böyle söyledi diye .
 Bu arada ben sabahçı grupların öğretmenliğini yapıyorum ve sadece kız grubu var okulda . onlar erkek grubu ve öğlen geliyorlar .
Tam teneffüs bitti sınıfa gireceğim baktım Abdurrahman gelmiş saçlar taranmış tertemiz gelmiş yanıma şaşırdım haliyle olayı da bilmiyorum tabi .
 MERHABA ÖĞRETMENİM
- AA MERHABA ABDURRAHMAN NASILSIN OĞLUM
-İYİYİM ÖĞRETMENİM SEN NASILSIN
- BENDE İYİYİM :) OKULUN NASIL DERSLER NASIL
- ÖĞRETMENİM İYİ . ÖĞRETMENİM BEN TEŞEKKÜR EDERİM
- NEDEN ABDURRAHMAN NOLDU Kİ ?
- ÖĞRETMEN SEN DEDİN DİĞER ÖĞRETMEN ABDURRAHMAN ÇOK İYİ ( BAŞI AŞIRI EĞİK AŞIRI MAHCUP ) ÖĞRETMEN BEN ÇOK TEŞEKKÜR EDERİM ..
O teşekkürü en az  10 kere söyledi. 
Baktım eline a4 kağıdını koni yapmış beyaz bir kurdeleyle bağlamış. içine de çiçekler koymuş bir bisküvi almış kalp şeklinde yazdığı not kağıdına da 'SENİ SEVYRM ' yazmış. 
Nasıl duygulandım anlatılmaz inanın size aldığı o 25 kuruşluk bisküvi dünyaya bedel bir şey . hani bir söz var ya:
BİR ÇOCUK GÜLDÜ DÜNYA GÜZELLEŞTİ İKİ SANİYELİĞİNE DE OLSA .. 
Yaptığım hiç bir şey değildi sadece farkına vardım onu. kim bilir etrafımda farkına varmamı bekleyen kaç öğrenci vardır.

DÜNYAMIZ HEP GÜZEL KALSIN ONLAR HEP GÜLSÜN ..